havlıcan |
~ Fa χāvlincān خاولنجان kökü kulunç tedavisinde kullanılan bir bitki, topalak, galanga ~ Sans kulaŋça कुलञ्ज a.a. |
|
havlu |
< TTü hav hav, ince tüy veya iplik +lI(g) |
|
havra |
~ İbr χebrah חברה cemaat, içtima < İbr #χbr חבר bir araya gelme, birlikte olma, birleşme |
|
havsala |
~ Ar ḥawṣala(t) حَوْصَلة [#ḥṣl fawˁala(t) ] kursak, kuş midesi, (mec.) kavrayış, algı < Ar ḥaṣala حَصَلَ 1. elde edildi, 2. (at) taş ve toprak yuttu |
|
havuç | ||
havut |
~ Fa hawid/ḥawīd هود/حويد deve semeri, yük için deve hörgücüne sarılan bez ~? Ar ḥawiyya(t) حويّة [#ḥwy faˁīla(t) ] 1. bağırsak, bağırsak burması, 2. deve hörgücüne sarılan bez < Ar ḥawā topladı, ördü |
|
havuz |
~ Ar ḥawḍ حوض [#ḥwḍ faˁl ] su birikintisi, havuz, sarnıç |
|
havva |
~ Ar ḥawwāˀ حوّاء Adem'in eşi, kadın ~ İbr ḥawwāh חַוָּה a.a. ≈ İbr ḥayyāh חַיָּה [#ḥyh] canlı, yaşayan |
|
havya |
~ Ar hāwiya(t) هاويّة [#hwy fāˁila(t) ] uçurum, dipsiz kuyu, cehennem < Ar hawā هوا düştü, uçtu |
|
havyar |
~? Fa χāye-vār yumurtalı, «yumurta taşıyan» << OFa χāyag-bār |
|
havza |
~ Ar ḥawza(t) حوزة [#ḥwz faˁla(t) mr.] 1. mülk, varlık, 2. bir şeyin sınırları içinde olan < Ar ḥāza حاز elde etti, tuttu, sahip oldu |
|