kekre |
<< ETü kekre ekşi veya acı (tat) |
|
kel |
~ Fa kal كل kellik hastalığı, bu hastalıktan dolayı saçı dökülmüş kimse ≈ Ave kaurva a.a. << HAvr *kl̥H-wó-s (*kl̥-wó-s) kel, kafatası |
|
kel alaka |
~ Fr qu'est-ce que l'alaka alaka nedir? ne alaka? |
|
kelam |
~ Ar kalām كلام [#klm faˁāl msd.] 1. söz, 2. İslami teoloji ilmi < Ar kalama كلم konuştu, söyledi |
|
kelaynak |
< TTü aynak/inak bir tür kuş |
|
kelb | ||
kelebek |
<< OTü kepelek kelebek < ETü kepeli a.a. +Ak |
|
kelecoş |
~ Erm galacaş կալաճաշ «harman yemeği», bir tür karma yemek § Erm gal կալ harman yeri + Erm caş ճաշ yemek |
|
kelek1 |
~ Fa kālak كالك ham meyve, özellikle kavun <? Fa kel kelle, saçsız baş |
|
kelek2 |
~ Ar kalak كلك Fırat ve Dicle nehirlerine özgü sal ~ Akad kalakku 1. kesik piramit, 2. tahıl deposu, silo, 3. bir tür oturak, 4. sal (Kaynak: CAD sf. 8.62)~ Sumer ka.lá |
|
kelepçe |
~ Fa kalābçe كلبچه [küç.] halkacık, küçük sargı < Fa kalāb كلب sargı, kangal, halka şeklinde sarılı ip +ça3 |
|