kelek1 |
~ Fa kālak كالك ham meyve, özellikle kavun <? Fa kel kelle, saçsız baş |
|
kelek2 |
~ Ar kalak كلك Fırat ve Dicle nehirlerine özgü sal ~ Akad kalakku 1. kesik piramit, 2. tahıl deposu, silo, 3. bir tür oturak, 4. sal (Kaynak: CAD sf. 8.62)~ Sumer ka.lá |
|
kelepçe |
~ Fa kalābçe كلبچه [küç.] halkacık, küçük sargı < Fa kalāb كلب sargı, kangal, halka şeklinde sarılı ip +ça3 |
|
kelepir |
< ? |
|
keler |
<< ETü keler kertenkele |
|
keleş | ||
kelime |
~ Ar kalima(t) كلمة [#klm faˁila(t) ] söylenen şey, söz < Ar kalama كَلَمَ söyledi |
|
kelle |
~ Fa kalle كلّه kafanın üst kısmı, kuru kafa |
|
kelli |
<< TTü gayri |
|
kelp |
~ İng kelp soda elde etmek için yakılan bir tür deniz yosunu << Eİng culp/culpe a.a. ~ ? |
|
kelter |
~ Yun kalathárion καλαθάριον [küç.] bir tür hasır sepet, küfe < EYun kálathos κάλαθος alt kısmı dar olan hasır sepet +arion ~? Mıs krḥt a.a. (Kaynak: Rosol sf. 176) |
|