kelebek |
<< OTü kepelek kelebek < ETü kepeli a.a. +Ak |
|
kelecoş |
~ Erm galacaş կալաճաշ «harman yemeği», bir tür karma yemek § Erm gal կալ harman yeri + Erm caş ճաշ yemek |
|
kelek1 |
~ Fa kālak كالك ham meyve, özellikle kavun <? Fa kel kelle, saçsız baş |
|
kelek2 |
~ Ar kalak كلك Fırat ve Dicle nehirlerine özgü sal ~ Akad kalakku 1. kesik piramit, 2. tahıl deposu, silo, 3. bir tür oturak, 4. sal (Kaynak: CAD sf. 8.62)~ Sumer ka.lá |
|
kelepçe |
~ Fa kalābçe كلبچه [küç.] halkacık, küçük sargı < Fa kalāb كلب sargı, kangal, halka şeklinde sarılı ip +ça3 |
|
kelepir |
"ganimet, yağma" [ Evliya Çelebi, Seyahatname, 1665] < ? Not: Yun kalo emporió "iyi ticaret?" veya Kürd kal û pîr "köhne ve yaşlı" deyimlerinden türetilmesi fantezidir. Belki Moğ kilbar "kolay, ucuz" düşünülebilir. Evliya Çelebi sözcüğün Kırım Tatarlarına mahsus olduğunu birkaç yerde belirtir. 22.11.2018 |
|
keler |
<< ETü keler kertenkele |
|
keleş |
≈ Kürd keleş haydut, eşkiya < ? |
|
kelime |
~ Ar kalima(t) كلمة [#klm faˁila(t) ] söylenen şey, söz < Ar kalama كَلَمَ söyledi |
|
kelle |
~ Fa kalle كلّه kafanın üst kısmı, kuru kafa |
|
kelli |
<< TTü gayri |
|