okazyon |
~ Fr occasion fırsat, rastlantı, hadise ~ Lat occāsio rastlantı < Lat occidere üstüne veya önüne düşmek, rast gelmek +(t)ion < Lat ob+ cadere, cas- düşmek |
|
okey |
~ İng (Amer) OK evet, tamam < İng ol korekt [all correct] her şey tamam |
|
okka |
~ Ar uḳiyya(t) اوقيّة Suriye bölgesine özgü bir tartı birimi, y. 320 gram ~ Aram uḳiyyā/unḳiyyā אוקיא a.a. ~ EYun oúnkia ούγκια librenin onikide biri olan tartı birimi, y. 27 gram ~ Lat uncia «onikilik», a.a. |
|
oklava |
<< TTü oklağu hamur açma aygıtı < TTü okla- +gU |
|
oklokrasi |
~ Fr ochlocratie / İng ochlocracy kalabalıkların iktidarı, mobokrasi ~ EYun oχlokratía ὀχλοκρατία a.a. < EYun óχlos ὄχλος kalabalık, güruh |
|
oklüzyon | ||
oksidantal |
~ Fr occidental Batıya ait, Batılı ~ OLat occidentalis a.a. < Lat occidens batan (güneş), batı +al° < Lat occidere düşmek, batmak, ölmek, telef olmak +ent° < Lat ob+ cedere, cess- gitmek |
|
oksijen |
~ Fr oxygène «asit doğuran», asitlerin oluşumuna yol açan kimyasal madde ☼ (İlk kullanım: 1787 Antoine de Lavoisier, Fr. kimyacı.) § EYun oksýs, oksyd- οξύς, οξυδ- sivri, keskin, ekşi, asit (<< HAvr *aḱ-su- < HAvr *h₂eḱ- (*aḱ-) keskin, sivri, ekşi ) + EYun genḗs γενής doğuran |
|
oksimoron |
~ Fr/İng oxymoron kendi içinde çelişkili ifade ~ EYun oksýmōron ὀξύµωρον «aptallığın uç noktası», retorikte bir yöntem § EYun oksýs ὀξύς sivri, keskin, bir şeyin sivri ucu + EYun mōron µώρον aptal |
|
oksit |
~ Fr oxyde kimyada oksijen içeren bir bileşik < Fr oxygène |
|
okşa|mak |
<< ETü oχşa- 1. benzemek, 2. elle sevmek < ETü *okuş beniz? yanak? +(g)A- |
|